PROF.
DR. FEVZİ SAMUK
HAYAT
HİKÂYESİNDEN BİR KAÇ SÖZ
Fevzi Samuk 1936 yılında Trabzon, Akçaabat,
Çiçeklidüzköy’de doğmuş. Babası Şükrü, İbrahim Efendi’nin oğludur. Annesi
Memnune, Ahmet Demirci’nin kızıdır. İbrahim Efendi Trabzon, Pazarkapı Semtinde
bulunan evinde yaşarken her nedense Akçaabat’taki köye yerleşmiş.1940’lı
yıllara kadar aile kütüğü Pazarkapı’daydı.
Babası Şükrü Bey
köyüne 5 kilometre mesafede olan Akçaabat’ta dükkân açmış ve ticaretle
uğraşmaya başlamış. Başlangıçta her gün köyden işe gidip gelirken daha sonra
ailesini Akçaabat’a almış.
Fevzi Samuk, o zaman eğitim süresi 5 yıl olan
ilkokulu Akçaabat Merkez İlkokulunda okumuş. 1947 yılında Akçaabat’ta ortaokul
açılınca okula kaydolmuş ve oradan mezun olunca Trabzon Lisesine yatılı olarak kaydolmuş.
O dönemde sadece belli İllerde lise vardı ve meşhur Trabzon Lisesi bütün
Karadeniz Bölgesinde tek yatılı olanıydı. Dört yıllık lise tahsilini orada
tamamlamış ve 1955 yılında Trabzon Lisesi Edebiyat Kolundan mezun olmuş. Lisede
edebiyat hocası olan ve daha sonra üniversiteye geçen Prof. Dr. Kaya
Bilgegil’den etkilendiğini ve onun sayesinde edebiyatı sevdiğini kendisi aile
sohbetlerinde söylerdi.
1955 yılında İÜ Tıp Fakültesini kazanan Fevzi Samuk,
ailenin gelir durumu kıt olduğu için Askeri Tıbbiye öğrenciliğine müracaat
etmiş ve kabul edilmiş. Orada Coşkun Yıldıran, Kemal Aren ve Erol Olgaç samimi
arkadaşları olmuş.
Kendisi 1955-1960 yılları arasında Tıp Fakültesinde
okumuş. 1960’da Türkiye’de ihtilal olunca Demokrat Partili olduğu hakkında bazı
arkadaşlarının ihbarı olmuş. Sonucunda evci dilekçesinde Tıp Fakültesinden
sınıf arkadaşı olan Süheyla Dabbağoğlu’nun annesini teyzesi olarak gösterdiği
bahanesiyle Askeri Tıbbiyeden atılmış.
Kendisine kalacak yer aramış. Bir süre Beşiktaş
Yıldız’da o sırada Hukuk Fakültesinde okuyan hemşehrisi Kadir Mısıroğlu’na ait
bir yurtta kalmış. Sivile ayrılır ayrılmaz Sağlık ve Sıhhat Bakanlığı bursuna
müracaat etmiş. Aylık 175 Liralık burs gelince Beyazıt’ta bulunan Trabzon
Talebe Yurduna taşınmış.
Bu arada semazenlik eğitimi almaya başlamış. 1962 ve
1963 yıllarında Konya’da yapılan Şeb-i Aruz’larına, yani Mevlana ihtifaline
katılmış.
Trabzon’da Lise son sınıfta okuyan kardeşi Fuat’ın
İstanbul’da üniversitede okuması düşünüldüğünden Fevzi Samuk, kardeşi ile
beraber oturacağı Fatih, Atikali’de bir bekâr odası kiralamış.1963 yılında
küçük kardeşi Fuat da üniversite eğitimi için İstanbul’a gelmiş.
Bu arada Altan Deliorman, gazetede çalıştığı ve
kendisinin ayrılacağı tashih bölümüne kendisinin yerine, Fevzi Samuk’un
girmesini tavsiye etmiş. Böylece Fevzi Bey Akşam Gazetesinde çalışmaya
başlamış. Önce 450 lira olan maaşı toplu sözleşmeden sonra 750 liraya çıkmış.
Orada uzun yıllar musahhih (düzeltici) olarak çalışmış. Gazetedeki bu çalışma
dönemi kendisine yazı yazma konusunda büyük bir tecrübe kazandırdı.
1960’lı yılların ortalarında astsubay olan ağabeyi
Muammer Ankara’da ailesi ile birlikte yaşıyormuş. Kız kardeşi Güner Akçaabat’taki
Ziraat Bankasından İstanbul’daki Fatih Şubesine nakledilmiş. 1966 yılında
annesi, babası ve kız kardeşi Zehra İstanbul’a göç etmişler. Böylece aile
İstanbul’da toplanmış ve Fatih Kıztaşı’nda bir ev kiralayarak yaşamaya başlamışlar.
Fevzi ve Güner’in maaşları ile Akçaabat’taki iki evden gelen kiralarla
geçimlerini temin ediyorlarmış.1967 yılı Haziran’nda Zehra’nın eksik kalan lise
bitirme imtihanlarına girmesi için babası ile birlikte Akçaabat’a gittikleri
günlerde baba orada hastalanmış ve vefat etmiş. 1968 Ağustosunda kız kardeşi
Güner Yüksel Öz’le evlendi. Ekim 1971’de ise Fevzi Samuk’un annesi Memnune Hanım
da İstanbul’da öldü.
Fevzi Samuk 1972’de Tıp Fakültesinden mezun olunca
hemen askere gitti. Ekim 1973’te küçük kız kardeşi Zehra, Necati Ağıralioğlu
ile evlendi. Dr. Fevzi Bey, 1974 Şubat ayında arkadaşı Ömer Yılmaz Ertan’ın kız
kardeşi Yıldız Hanımla evlendi. 1974 yılında Muammer Ağabeyi de İstanbul'a yerleşmiş.1976 yılında Kardeşi Fuat Samuk Turgutlu'dan Fatma Kökurgancı ile evlendi.
Fevzi Samuk'un Askerlik hizmeti bitince, kendisi üniversitede burslu okuduğu için Bayburt Hükümet Tabipliğine tayin oldu. İstanbul'daki dost muhitinden ayrılmak istemediğinden devlete olan burs borcunu ödedi ve Bayburt’a gitmedi.
Fevzi Samuk'un Askerlik hizmeti bitince, kendisi üniversitede burslu okuduğu için Bayburt Hükümet Tabipliğine tayin oldu. İstanbul'daki dost muhitinden ayrılmak istemediğinden devlete olan burs borcunu ödedi ve Bayburt’a gitmedi.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Kürsüsü Başkanı Prof.
Dr. Ayhan Songar, Fevzi Samuk’u Mevlana ihtifallerinden tanımış ve sevmişti.
Kendisi, Fevzi Samuk mezun olunca ona asistanlık teklif etti ve onu asistan
olarak aldı. Böylece başlangıçta ücretsiz ve kadrosuz olarak Cerrahpaşa’da işe
başladı. Gündüzleri Cerrahpaşa Tıp fakültesinde çalışıyor, akşamları ise Şişli’de
bulunan Fransız La Paix Hastanesinde nöbet tutuyor ve ailesini geçindirmeye uğraşıyordu.
Prof. Dr. Fevzi Samuk’un hayat hikâyesi, kendisinin 2000
yılında yazmaya başlayıp 2008 yılında tamamladığı ”Bir Ömür Nasıl Geçti “
başlıklı 158 sayfalık basılmamış kitabında ayrıntılı olarak verilmiştir. Oradan
faydalanmanın mümkün olduğunu belirterek bu konuyu fazla uzatmayayım.
Dr. Fevzi Samuk, Anadolu’da tarihi akıl hastaneleri
ve akıl hastalıklarının bölgelere göre dağılımı konusunda çalışmalar hazırladı
(Sarı ve Akgün, 2008)
Dr. Fevzi Samuk 1978’de Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
uzmanı unvanıı aldı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde 1983’de doçent ve 1988 yılında
Profesör oldu. 2003 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden emekli oldu. 2015
yılına kadar özel muayenehanesinde çalıştı. 15 Mart 2016’da vefat etti ve
İstanbul Merkez Efendi Mezarlığına defnedildi.
BAZI
GÖREVLERİ
İstanbul Adli Tıp Kurumunda uzun yıllar ek görev
yaptı.
1962 yılında Prof. Dr. Ayhan Songar ve arkadaşları
tarafından kurulan ve halen yayın hayatına devam eden, yılda 4 defa yayınlanan,
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği resmi yayın organı olan Yeni
Symposium adlı derginin uzun yıllar sekreterliğini yapan Prof. Dr. Fevzi Samuk
orada çeşitli mesleki makaleler yayımladı.
Aydınlar Ocağı’nın faal üyesiydi ve bir dönem
yönetiminde görev aldı.
İstanbul Fetih Cemiyeti üyesiydi ve bir dönem başkan
yardımcılığını yaptı.
Dr. Metin Eriş Beyin her ay düzenlediği Boğaziçi
Sohbetlerine ailece katılırdı.
Zaman zaman televizyon programlarının canlı
yayınlarına davet edilir ve gençliğin meseleleri ve psikolojileri hakkında
konuşmalar yapardı. Bu konularda çeşitli makaleler yazdı ve yayınladı.
KİŞİLİĞİ
HAKKINDA BİR KAÇ SÖZ
Tarih ve edebiyata meraklıydı. Adeta bir tarihçi
kadar bütün klasik tarih kitaplarını okumuştu. Ölümünden yaklaşık bir ay önce
bana telefonla,” Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fetih gerekçelerini belirten bir
yazı bulabilir misin?” diye sormuştu.
Okuduklarının önemli bahislerini naklederdi.
“Okuduğun veya bildiğin bir şeyi tam nakledemiyorsan o konuyu tam bilmiyorsun”
derdi.
Türk diline ve Türk kültürüne hayrandı. Sinemaya ve
Kovboy filmlerine meraklıydı.
Çok kitap okur ve okuduğu ve beğendiği kitapları okumaları
için yakınlarına tavsiye ederdi. Evinin odalarında bulunan kitaplıklarda kitap
koyacak yer bulunmazdı. Fakat evde kitap koyacak yer kalmamasına rağmen ömrünün
son haftalarına kadar çıkan yeni kitapları Fetih Cemiyetinden ister, satın alır
alır ve okurdu. Biz akademisyenlerin bildiklerini yazmalarını sık sık tavsiye
ederdi. Benim gerek meslekle ilgili gerekse genel konularda yazılar yazmamı
kendisi teşvik etmişti.
Taşkın bir sevgisi vardı. Ailesine, dostlarına ve
dostluklarına düşkündü. İnsanları ve özellikle dostlarını çok severdi. Bunu her
vesileyle izhar ederdi.
Çok şefkatliydi. Fakirlere, kimsesizlere kol kanal
germek isterdi. Çok cömertti. Elindekinin avucundakinin hepsini isteyene verir,
sonra nasıl geçineceğini düşünmezdi.
Hastaneye gelen hastalarla kardeşleri gibi
ilgilenirdi. Hastaneye getirilen hasta çocukları kucağında diğer polikliniklere
bizzat kendisi taşırdı. Milliyetçi ve muhafazakâr kesimin hastaları için kendi uzmanlık
konusu olmasa bile saatlerce zaman harcar, onların diğer polikliniklerde tedavi
edilebilmelerini sağlamaya çalışırdı.
Sinir hastası olduğunu zannedip kendisine gelen
hastaların kan şekerlerini kendi polikliniğinde ölçtürür ve çoğunun gizli kan
şekeri hastası olduğu için davranışlarının ve huzurlarının bozulduğunu ispat
ederdi.
Ketumdu. Sinir hastalıkları uzmanı olduğundan hastalarının
hastalıkları hakkında aile muhitinde veya dost muhitinde bir kelime bile
konuşmazdı.
Maddi ve manevi hocalarına sonsuz hürmeti vardı.
Hayatta oldukları yıllarda Samiha Ayverdi ve Ekrem Hakkı Ayverdi’yi her hafta
bir dost, bir hekim olarak ziyaret eder, ateş ve tansiyonlarını ölçer, gerekli
kontrolleri yapardı. Manevi değerleri bağlı ve hürmetkârdı.
Kendisi çok samimi bir insandı. Açık sözlü ve
dürüsttü. Kendisinin, akrabasının veya çocuklarının aleyhine dahi olsa doğruyu
açıkça söylerdi. Hakka ve hakikate âşık bir kimse olarak yaşadı ve öyle öldü.
Kısaca olduğu
gibi göründü ve görüldüğü gibi yaşadı.
ESERLERİ
(Kitapları)
1. Samuk,
Fevzi, 1980. Türkiye’de Akıl Hastanelerinin Dünü ve Bugünü, İÜ Tıp Fakültesi
Psikiyatri Kliniği Vakfı Yayınları, 80 Sayfa, İstanbul.
2. Samuk,
Fevzi ve Ağıralioğlu, Necati, 1998. Kuran’ı Kerime Göre Meryemoğlu Mesih
Hazreti İsa, (Türkçe ve İngilizce), Kubbealtı Yayını, Özal Matbaası, 160Ssayfa, İstanbul.
3. Samuk,
Fevzi, 2005. Çocuk: Bedeni ve Zihni Gelişmesi, Alioğlu Yayınevi, 96 Sayfa, İstanbul.
4. Samuk,
Fevzi, 2007. Atilla Sendromu: Batı Hristiyanlığının
Şuurötesi, Kubbealtı Yayını, Özal matbaası, 2006 Sayfa, İstanbul.
5. Samuk,
Fevzi, 2008. Gençliğin Meselesizliği, Özal Matbaası,105 sayfa, İstanbul.
6. Samuk
Fevzi, 2010. Edep Kapısı, Kubbealtı Yayını, Özal Matbaası, 144 sayfa, İstanbul.
7. Samuk,
Fevzi, Tarih?, Bir Ömür Nasıl Geçti, henüz yayımlanmadı.
FEVZİ
SAMUK’UN KIZ KARDEŞİ GÜNER ÖZ’ÜN ONUN HAKKINDA BİR YAZISI
29.04.2017.
Sordular;
Fevzi Ağabeyimi bize anlat dediler.
Nasıl
söze başlasam, bilemiyorum. Benim Fevzi Ağabeyim bir ummandı. Nasıl desem; onun
ağabeyliği ve kardeşliği de bambaşkaydı.
Ailesinin
üzerine titrerdi. Cömertti. Kendisinden önce karşısındakinin menfaatini
gözetirdi. Elindekini, dostlarla paylaşırdı. Bölüşmede yetişmeyeceğini
anlayınca, hepsini arkadaşına bırakırdı.
Çocukluğunda,
biz küçük kardeşlerine bir fiske vurduğunu hatırlamıyorum, Başımız sıkıştığında
hep yanımızdaydı.
İlk
ve ortaokul Akçaabat’ta okumuştu. Okul çağlarında hep başarılı oldu. Eve gelir
“Anne hocanın gözüne girdim” derdi. Çocuk denecek yaşta Trabzon Lisesine yatılı
gitti. Aileden, baba ocağından, çok sevdiği zümrüt gözlü Akçaabat’ımızdan
ayrılmıştı. Bu ayrılış İstanbul’a kadar sürdü. Sonunda ailesini de İstanbul’a
taşıdı. Hem çalıştı, hem okudu. Ailesine yardımcı oldu. Bu arada babamızı
kaybettik. Okulu biraz uzadı. Hem çalışıp hem okumak kolay değildi. Annem
hastalanmıştı. Devamlı yatıyordu. Okul bitince askerlik geldi çattı. Samsun’da
askerliğin okul dönemini bitirdi. İstanbul’a kurası çıktı. Her şey gibi
askerlik de bitti. 1960 yılında büyük insan Samiha Ayverdi’yi tanımıştı.
Bir
taraftan dini bilgisini artırırken, öbür taraftan güzel insan Prof. Dr. Ayhan
Songar’ın asistanlığını yapıyordu. Bir kuşun iki kanadı gibi maddi ve manevi
yönlerini dengeleyerek adeta uçuyordu. Allah’ın ezelden nasipli olan
kullarındandı. O, derviş Ahmet Efendinin torunu idi.
1971
senesinde annesini kaybetti. İstanbul Cerrahpaşa Hastanesinde çalışırken
Isparta’nın Eğridir kazası eşrafından kendisinin de samimi olduğu arkadaşı olan
Ömer Bey’in kız kardeşi ile evlendi. Eşi onun iyi ve kötü gününde hep yanında
oldu. Bu mutlu evlilikten üç çocukları oldu. Bu arada profesörlüğe kadar
yükseldi. 1997’de Prof. Dr. Ayhan Songar ölmüştü. Ağabeyim hastalara hocasının
odasında bakıyordu. Odasında hocasının kocaman bir resmi vardı. Kendisi
ölünceye kadar ona müteşekkirdi.
Çocukları
büyüdü. İkisi mühendis, biri mimar oldu. O hayatta iken üçünü de evlendirdi.
Oğlundan 2 erkek torun oldu. Ancak o bir tanesini görebildi. Kızlarından birer
erkek torunu oldu. Üç torununu gördükten sonra, çocuklarının mesut, bahtiyar
olduklarını görerek emekliliğini yaşarken ecel geldi, onu aldı.
Ağabeyimi
15.03.2016 günü kaybettik. Mekânı cennet, kabri nur olsun. Şimdi Mevlana
Kapı/İstanbul Merkez Efendi Kabristanında çiçekler içerisinde yatıyor.
Çocukları, eşi, kardeşleri ve dostları onu hiç bırakmıyor…
Efendimize
emanet ol. Rahat uyu ağabeyciğim…
Güner Öz
NECATİ
AĞIRALİOĞLU’NDAN BİR ŞİİR
PROF.
DR. FEVZİ SAMUK’A
- Hep
hakikatler talibi
Marifeti alan oldun.
- Beş
kardeşin de sahibi
Ana’ya sarılan oldun.
- Ey
marazların tabibi
Yaraları saran oldun.
- Cerrahpaşa’da
nasibi
Arayıp da bulan oldun.
- Haktan
gelenleri hasbi
Mahlûkata yayan oldun.
- Toplulukların
hatibi
Cevapları veren oldun.
- Hem
güzellikler kâtibi
Eli kalem tutan oldun.
- Hak
ve enbiya muhibbi
Eşe dosta yaran oldun.
- Kimsesiz
ile garibi
Daima koruyan oldun.
- Merkez’de
seçtin turabı
Dön
emrine uyan oldun.
Necati Ağıralioğlu
(27.03.2016)
KAYNAK
Sarı, Nil ve Akgün, Burhan, 2008. Türkiye’de Sık
Karşılaşılan Psikiyatrik Hastalıklar, İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp
Eğitimi Etkinlikleri, Sempozyum Dizisi No 62,Sayfa 1-24, İstanbul.