30 Haziran 2016 Perşembe

YAYLAYA GÖÇ

YAYLAYA GÖÇ
 Necati Ağırailoğlu 
necati@tu.edu.tr

 Eğridere Köyünde bulunan mahallemiz (Cami Civarı Mahallesi) deniz seviyesinden yaklaşık 800 metre yüksekte (Şekil 1). Yine yaz başı geldi (Ağıralioğlu, 2002). Tarih galiba Nisan 1954. Etraftaki bütün vadilerde aşağıdan yukarıya doğru birer hafta ara ile emir verilmiş gibi ağaçlar çiçek açtı. Erik, elma, armut, ayva gibi bazı türlerin beyaz, pembe, çiçekleri yerlere dökülmeye başladı. Fındıklıklarda yapraklar gölge yapacak kadar büyüdü. Çimenlerde mor menekşeler çoktan soldu, yerlerine sarı ve beyaz papatyalar hâkim. Bellenmeyen tarlaları lahana ve sarı şalgam çiçekleri sardı. Ekilen yerlerde mısır fidanları topraktan yeni fışkırıyor. Bazı yerlere sebze tohumları yeni ekilmiş. Her taraf çiçek, taze ot ve toprak kokuyor. Yarlarda otlar taptaze. Dikenler, güller ve diğer bütün bitkiler bu yılın filizlerini vermeye başladı. Her taraftan kurbağa sesleri yükseliyor. Her yerde bir canlılık, nisan bereketi ve bir bahar heyecanı var. Havalar zaman zaman serin olsa da, gün geçtikçe güneş kendini daha fazla hissettiriyor (Şekil 2).

                                                 
                                                Şekil 1 Eğridere Köyü

 Mahallelerden daha yukarıda bulunan ormanlarda kestane, kızılağaç ve gürgen ağaçlarının yaprak açması uzaktan fark ediliyor. Farklı tonlardaki ağaçların yeşilliği, ağaç sınırı olan 2000 metreye kadar her tarafı kapladı. Dağlardaki kar yığınları giderek küçülüyor. Kapıdan pencereden bakanlar ve özellikle hane büyükleri dağlardaki bu değişimi gün be gün seyrediyor.

                                                        
                                         Şekil 2 Bizim Mahalle


1200-1400 metre rakımlarındaki komlarda da çayırların çimenleri yeşerdiği için aileler Mayısın ilk haftasında hayvanlarını buralara çıkardı. Kom evleri çimenlikler ortasında genellikle dağınık yerleştirilmiş iki katlı, küçük binalar. Önce küçükbaş, arkasından büyük baş hayvanlar komlara çıktı. Gündüzleri otlatılan hayvanlar, akşam kom evlerinin alt katına yerleştirilir. Sahipleri gece bazen kom evlerinde kalıyor, bazen de köye iniyor. Çoğunlukla bu mevsimde mezirelerdeki (mezra) ormanlardan kışa tedarik için odun kesilip sırtta köye taşınmaktadır. Etraftaki karlar eridiği ve dolayısıyla da yayla yolları açıldığı için bir kısım insanlar yayla evinde ortaya çıkan onarımları yapmakla meşgul.

 Komlardaki ağaç dalları üzerinde, dam altlarında güvercin, serçe gibi kuş yuvalarını görmek mümkün. Bir kısmı henüz yumurta halinde, bir kısmı daha uçamamış, diğerleri çoktan yuvadan ayrılmış. Çalı diplerindeki yuvalarından sıçrayan tavşan yavruları artık büyümüş ve her tehlikeden kendilerini koruyacak hale gelmişler. Dallarda sabahtan akşama kadar durmadan öten kuku kuşları, herkese şarkılarını dinlettiriyor. Yollarda en çok ıhlamur kokusu ile, sarı çiçekli yoğun çifin (sarı orman gülü) kokusu hâkim. Uzaklardan bile fark edilen mor ve beyaz renkli orman gülleri mevsimin dekorunu tamamlıyor. Çayırlarda kuzu, oğlak, buzağı sesleri çocuk seslerine karışıyor. Hele akşam annelerinden ayrılan rengârenk kuzuların sabah anneleri sağıldıktan sonra sürüye salıverilmelerinde ortaya çıkan koyun kuzu melemeleri ve koşuşmaları, gerçekten çimenlikler ortasında seyretmeye değer bir cümbüş.

 Köy okulları çoktan tatil oldu.Biz çocuklar genellikle baba annelerimizle komlarda kalıyor ve çimenlerde yuvarlanıp oynayarak günlerimizi geçiriyor, taze ve temiz çimenlerde otlayan hayvanların taze sütleri ile besleniyoruz.

Yaylaya göç vakti yaklaştı. Evlerdeki genç hanımlar yaklaşık bir hafta önce yaylaya yük götürdüler. Genellikle yaylada kalacakların kullanacakları undan oluşan bu yüklerin taşınması için 6-10 kişilik bir grup oluşturulur. Bu yıl da grup oluşturulmuş ve herkes 30-35 kilogram yükünü hazırlayarak dağlardan bir gün gidip ikinci gün dönecek şekilde işlerini planlamış. Son birkaç yıl bu yük taşıma dönemi ramazan ayına rastladığı için yolculuk daha ağır şartlarda geçiyor. Üstelik dağlarda, kürtük denen kar yığınları ile kar, dolu fırtınaları ve tipi tehlikeleri mevcut. Yükler yaylaya götürülüp geri dönülmüş. Bu arada bayram gelip geçti.

Şimdi göç günü belirlenecek. Salı günü Çaykara pazarına giden hane büyükleri, cumartesi yaylaya hareket edileceğini kararlaştırdılar. Hazırlıklar hızlandı. Bir yandan yaz sonunda biçilecek olan çayırların taşları temizlenirken gübreleri seriliyor, öbür yandan götürülecek gaz, tuz, şeker, kibrit gibi maddeler hazırlanıyor.

Son olarak giyim eşyaları, kap çanak ve azık denkleri yerleştirildi. Bazı evlerin yük taşıtmak için atı var. Fakat taşınacak yükler fazla olduğu için bunlar da yeterli değil. Her fert taşıyabileceği kadar yükü sırtında yaylaya taşımak zorunda.
Biz çocuklarda heyecan hat safhada. Bir yandan yaylaya çıkacağımız için seviniyor, öbür yandan yolculuk için endişe duyuyoruz. Acaba iki gün boyunca kervanla yürüyebilecek miyiz? Çünkü bizim akrabanın yaylası çok uzak. Onun için son bir iki gün çimenler üzerinde daha çok koşarak yürüme antrenmanı yapıyoruz. Kolay değil, 40-45 kilometrelik yol bir iki ay önce doğmuş buzağıların yürüme hızı ile iki günde yürünecek.

Nihayet Mayıs sonu, ya da Haziran başı o Cumartesi geldi. Kuşluk vakti, altı hanelik akraba göçü Kukula Suyunun en yüksek düzlüğü olan Hekim Suyundan başlıyor (Şekil 3). Her evde 9-10 kişilik nüfus var. Evlenip evlerinden ayrılan kızlar da göçleri uğurlamaya geldi. En son tavukların ayakları bağlanıp sepetlere konuldu. Kargaşa hâkim. Anneler, babalar, gelinler, kızlar ve çocuklar bu kervanın demirbaş elemanları.


         
     
            Şekil 3 Kukula Suyu

Hareket başlıyor. Her evden birkaç kişi köyde kalacak. Onlar mahzun bir şekilde kervanı uğurluyor. Son mesajlar, uzaktan birbirine seslenmeler işitiliyor. Hayvanlar bağrışıyor. Her ev 10-15 adet büyük baş hayvanını önüne katmaya çalışıyor. İnekler birbirlerini itip bayırlardan yuvarlanmasın diye, her ev ineklerin yüksekteki düzlüklere kadar ayrı götürmek zorunda. Bunun için sahibi Kınalı'sına, Turuncu’ suna, Aynalı’ sına ana yola gelsin diye sesleniyor. Kırat ile Alat yüklerini almış olarak çoktan yola dizildi. Bütün aileler koyun ve keçi sürülerini birleştirdi.

Farklı ailelerin sürüleri hemen birbirleri ile uyum sağladı. Kervan Karahasan Düzü’ ne yaklaşırken, Bayırdaki koyun ve keçi sürüleri ana yola katılıyor. Daha önce bütün çıngırak ve ziller şenlik havası versin diye gençler tarafından sürüdeki güçlü hayvanların boyunlarına bağlanmış. Pirinçten yapılmış büyük ziller yanında teneke - bakır karışımı 200 dirhemlik, okkalık Hober denen çıngıraklar güçlü hayvanlara taşıttırılıyor. Bunların sesi sanki yeri göğü inletiyor..

Çoban köpekleri birkaç aile koyunlarının birleştirilmesi ile oluşan sürünün büyümesinden sanki memnun gibi kuyrukları dik sürünün yanında yürüyor ve zaman zaman havlıyor. İşte bizim Toros; yanında da Sarı var; Pamuk biraz ötede..

Herkesi bir heyecan sardı. Sanki her canlıyı coşturmak istercesine ev gençlerinden oluşan çobanlar arada sırada kavalları ile uzun havalar çalıyor. Gençlerin büyüklere içten saygısı her an hissediliyor. İşte bir örnek, saygısızlık olmasın diye büyüklerinden 60-70 metre ileriye geçen veya geriye kalan genç kızlar ve delikanlılar türkü söyleyip arada bir naralar atıyorlar. Kuzu, koyun, keçi melemeleri bu seslere karışıyor. Bu şenlik ve sesler en çok biz çocukları sevindiriyor.

Yaylalara gidip gelmekte olan diğer insanlar, dağ köylerinden yollarda olanlar, çayır ve ormanlarında çalışanlar, katır ve atlarla yük taşıyan katırcılar, kısaca herkes,
 “Ağralılar göç ediyor”
 diyerek bu şenliği yakından ve uzaktan seyrediyor..

Amcaların başlarında sarı ağbaniler. Gelinler, gelinlik kızlar, büyük anneler çocuklar kırmızılı, pembeli, beyazlı ve siyahlı en güzel bayramlıklarını giymiş gidiyorlar. Kadın, erkek herkes diz kapağı altına kadar çıkan beyaz yün çorap giymiş. Hepsi el ve ev dokuması olan bu çoraplarda çeşitli desenler var. Hanımlarınkilerde ayrıca kırmızı, pembe veya yeşil nakışlar işlenmiş. Renkli önlük ve Acem şalı kuşak bu giyim- kuşamın vazgeçilmez iki unsuru..

Çayırlık bölge geçilip mera olan Pirvana sırtlarına varıldı. Bu sırtlar Çaykara vadisinin doğusunda kuzey-güney doğrultusunda uzanıp ve Çambaşı ile Eğridere köylerinin sınırını oluşturur. Sırtların iki tarafında 10-20 kilometre görüş mesafeli engin vadiler, hatta 30 kilometre uzaktaki deniz seyretmeye değer güzellikte. Solaklı Vadisinin karşı yakasında Sultan Murat düzlüklerinde, Sıçanoba, Eğisu gibi yaylalar çok uzaklardan seyredilebiliyor. Beddualı Orman ve onun en yüksek tepesine konan ve vadinin her tarafından görünen uçak yönlendirme kulesi arkada kaldı..

Nihayet ikindiye doğru Yassı Taşlar geçildi ve birinci günün hedefi gözüktü. Karşıda Yanmışkök tepeleri ile Yeşilalan ve Taşören yaylaları geniş çayır bahçeleri ve sıralı evleri ile uzaktan güzel birer yazlık yerine benziyor. Mezirelere 3-4 saat yürüme mesafesindeki Eğridere Yaylasına yaklaşılıyor Şekil 4).


                                                
                                          Şekil 4 Eğridere Yaylası

Yaylada bulunan halk, evlerinin önüne çıkarak karşıdaki yamaçtan yaklaşmakta olan bu kervanı ve şenliği seyrediyor. Sevinç içinde:
“Geliyorlar” sesleri.

Herkes kendi akrabası olan bir eve misafir olacak. Bizi Hatice Hala (anneannem) bekliyor ve ağırlıyor..

Evlere yerleştikten sonra gençler oradaki gençleri de alarak yerleşim merkezi dışındaki düzlüklerde ara kesme oyunu oynamaya çıkıyorlar. Bu oyun hava kararana kadar devam ediyor.

Yayla sahiplerinin büyükleri gelen misafirlerle birlikte avluda veya hayatta oturarak  gurub vaktinde  o mevsimde çok güzel  manzarası olan güneşin denizden batışını seyrediyorlar.

Gece ise, 15 yaşın üstündeki kız ve erkek gençler, büyükleri rahatsız etmeyecek şekilde bir yayla evinde toplanıp eğleniyor, horon oynuyor ve yorgunluklarını atıyor. Burada konaklayıp o gece dinleniliyor.

Ertesi gün, havanın ağarmasından yaklaşık bir saat kadar önce yeniden yola çıkılıyor. Kervan, 2300 metre yükseklikteki bu yayladan, hava iyi olsa bile şiddetli ayaz altında gaz feneri ve çıraların aydınlığında, arkada kalanlara hüzün bırakarak yine zil, çıngırak, hayvan ve insan sesleri ve şenlik havası ile ayrılıyor..

Yol kenarındaki büyük taşlar ve karanlık şekiller biz çocukları ürkütüyor. Kurt Dağı, Cadı Yayığı Düzü ve Su Kuyusu geçildi. İşte sağda Malakampoz  (Düzceler) Yaylası göründü (Şekil 4). Sabahın ayazında güneş önce üzerinde yürüdüğümüz dağlara doğuyor. Bütün hayvanlar yaylaya çıkışı önceden sezmiş gibi en son menzile doğru aheste aheste yol alıyor..

                                     
                                                   Şekil 5 Malakampoz Yaylası

  Güneş yükselirken yaklaşık 2400 metre yüksekliğindeki sırtlar üzerinden yürüyerek Geriki Yayla seyredilerek, Dört Kardeş Düzü geçilmiş oldu.

Yol güzergâhı bölgenin en yüksek sırtları üzerindeki yer yer birbirine paralel patikalardan geçiyor. Bazen patikalar tamamıyla yok olmuş, onların yerini yol izi dahi olmayan çimenler almış durumda..

 Büyükler yürürken kümeler halinde sohbet ederek sanki yorgunluklarını unutmaya çalışıyorlar. Gençler devamlı şakalaşıyor ve gülüşüyorlar. Nereden bulurlar bu kadar gülecek konuları? Bunlar hiç yorulmaz mı?

Çocuklar ise yolculuğun bitmesini sabırsızlıkla bekliyor. Çünkü çelimsiz bacakları az da olsa yorulmaya başladı.

 Sarıkaya Yaylası geçildikten sonra, Çayıroba Yaylasında biraz mola verilecek (Şekil 6)..
“Karaçomak yamaçları karlıdır, büyükbaş hayvanlar yuvarlanabilir” endişesi ile bir kısım insanlar ineklerle dağ sırtlarını dolaşıyor.

Diğerleri ile birlikte biz çocuklar, alt yoldan gidecek ve bir yamaçtan gürül gürül akan Bağıran Suyundan susuzluğumuzu gidereceğiz. Biraz sonra Kanlı Yataklar göründü. Rus İşgali sırasında, bizim gönüllülerin savunma için kazdığı siperlerin izleri hala duruyor. Zaten burada çıkan çatışmada çok kan aktığı için o düzlüklere bu ad verilmiş.


                           Şekil Çayıroba (Yente) Yayla Düzü ve 2 sis kütlesi arasında  görülen Kanlı Yataklar


 Bu güzergâhın manzarası çok güzel. Yaklaşık 1000 metre yukarıdan sanki kuş bakışı Uzungöl görünüyor (Şekil 7). Gölün derin kısımları mavi, yukarıda kalan sığ kısımları yeşil renkli. Bunun sebebini o zaman merak ederdim. Sonradan öğrendiğime göre sığ kısımlarında gür otlar büyümüş ve su seviyesini geçmiş olduğu için bu kısım yeşil görünüyor..Burada bir patika dışında hiçbir geçit yeri olmayan vahşi uçurumlar geçiliyor..



                                                   Şekil 7 Uzungöl'ün yüksekten görünüşü


Kaço Sırtı aşılarak aşağıya, vadiye doğru iniş başladı. Derindere Ormanı’na gelince bir pınar başında mola verildi. Her ev azığını çıkarıp yemeğini yedi, tertemiz soğuk suyunu içti, namazını kıldı, duasını yaptı. Çoluk çocuk hepimiz biraz dinlenirken hayvanlar da otu gür otlaklardan otlayıp karınlarını doyurdu. Menzile varana kadar bugün yola devam edilecek..

Yeniden yola koyulma. Devamlı yokuş aşağı inilerek Eşek Sırtı ve Frenk Sırtı aşıldı. Artık vadinin en büyük suyu olan Solaklı Deresi’ne inildi. Bundan sonra devamlı yokuş çıkılacak.

 Solaklı Deresinin bir kolu olan Arpaözü Deresi geçildi. Ana dere yanında gidiş yönüne göre sol yakada bir müddet yürüdükten sonra bir köprüden sağ yakaya geçildi. Karşıdan bakınca Aşağı Mahalle görülüyor (Şekil 8). Dağlardaki karların erime mevsimi olduğu için dere azgın ve bembeyaz köpüklü akıyor. Daha önceki yıllar korkuluğu olmayan bu köprüden düşen koyun veya danaları, düşme anından sonra bir daha gören olmamış. Haldizen Deresi o kadar gür, hızlı ve vahşi akıyor..


                                        Şekil 8 Haldizen Deresi ve Aşağı Mahalle

Dere boyunca Aşağı Köprü, Canlı Ormanı ve Silanlo’yu geçip giderek yükseliyoruz. Burada büyüklerden öndeki gençlere talimat gönderildi:
 - ’’Büyük çıngırakları hayvanların boynundan indirin. Çünkü Demirkapı Köyü ileri geleni Halamızın oğlu Ömer Turan bir ay önce vefat etti. Saygısızlık olmasın”.

 Hemen gençler öne geçip sürüyü durdurdular. Bütün gür sesli zilleri ve çıngırakları hayvanların boynundan çıkarıp bir sepete koydular. Cemiyetin insanları birbirine ne kadar saygılı ve anlayışlı. Paskallar’dan ve köyün hizasından, kervan o şekilde geçti (Şekil 9).



                                                           
                                Şekil 9 Mayıs ayında Paskallar'dan karlı ve sisli dağların görüntüsü

 Daha yukarıda karların erimesinden suları taşan Mal Köprüsü geçilerek yeniden sol yakaya geçildi (Şekil 10). Demirkapı Köyü karşısındaki düzlüklere yorgun, argın varıldı. Burada her sene olduğu gibi dinlenmek üzere yürüyüşe mola verildi. Köylüler evlerinin balkonlarına çıkıp gelen kervanı karşıdan seyrediyor. Herkes endam ve elbisesinden akraba ve dostunu tanımaya çalışıyor. Birbirleriyle konuşuyorlar:
 “Ağralılar geldi, dağlar şenlendi”.



                                          Şekil 10 Mal Köprüsü ve Demirkapı Köyü

                                                   

 İşte Zühre Bibi, evinin avlusuna oturmuş kervanı seyrediyor. Herhalde,” Dayımın oğulları geldi” diye seviniyordur. Ancak yemyeşil çayırların ortasından gür ve taşarak akan Haldizen Deresinin bütün vadiyi dolduran uğultusu yüzünden uzaktaki konuşmalar tam anlaşılmıyor..

 Bütün gün yük altında yorgunluktan bitkin, nihayet Holhonlar geçilip yükseğe doğru çıkılıyor (Şekil 11). Yukarı çıktıkça karlı dağların, yalçın kayaların haşmeti daha fazla ortaya çıkıyor. Dinlenme ihtiyacı ve etraftaki eşsiz manzarayı temaşa isteği sık sık mola vermeyi gerektiriyor..


                                                   
                                         Şekil 11 Holhonlar ve uzaktan Büyükyayla

Nihayet ikindi üzeri 2400 metre yükseklikteki Büyükyayla’ya ulaşılıyor. Yayla, Demirkapı Köyü arazisi sınırları içinde olup İlçenin güney-doğusunda, en uçta yer alır ve Güneyinde Bayburt, Doğusunda Rize-Ikizdere (Anzer) vardır. Yaylanın arazi sınırları ise Kaçkar Dağlarının Kuzey- Batı yamaçlarında olup Doğu Karadeniz Dağları zirvelerine kadar uzanır..Yaylanın Güneyinde Batır Dağı yer alır (Şeki 12).


                                               
                                         Şekil 12 Büyükyayla güneyinde Batır Dağı

Sekiz ay boyunca kar ve rüzgârdan başka in-cin uğramayan bu arazi, yeni yaratılmış gibi saf ve tertemiz. Toprakların % 65’i kar kürtükleri ile kaplı. Evler soğuk, bir kısmının çatısı su akıtıyor. Yapılacak ilk iş yemek pişirmek, ısınmak ve su ısıtmak için evin ateşini yakmak olacak. Şimdi akşam olana kadar evler temizlenecek ve yemekler hazırlanacak. Ayrıca hayvanlar için ahırlar kontrol edilecek.

Başka köylerden gelecek diğer göç kafileleri 10-20 gün içinde yaylaya varacak. Yakındaki Demirkapı Köyü halkından başka aşağıdaki sülalelerin gelmesi bekleniyor: Ulucami’den Gür; Çambaşı’ndan Yıldız, Öztürk, Dinç ve Yeşilçiçek; Taşkıran’dan Albayrak ve Bahadır; Of’tan Dayıoğlu, Çorbacıoğlu, Bulutoğlu ve Terzioğlu; Eğridere’den Çokluk ve bazı yıllar Taşören’den Aslantürk sülaleleri.

 Yayla 70 haneli olmakla birlikte İlçenin en geniş otlaklarının olduğu yer. Sığır nahırı 1000 başı aşacak. 100- 200 başlık 5-6 tane keçi ve koyun sürüsü, ayrıca 100-150 çift öküzden oluşan öküz nahırı, mevsime göre, kuzu, dana ve koç sürüleri oluşacak ve bunların çobanları ve çoban köpekleri ıssız dağları şenlendirecek. Bir de yaz ortasına doğru dinlenmek ve beslenmek üzere dağlara salıverilen ve 20’şer 30’ ar adetli gruplar halinde gezen at sürüleri başıboş dolaşacak.

 Bu göç vesilesiyle diğer canlılarla birlikte arazilerden bahsedip onun göç eden ailelerden hiç söz etmemek olur mu? Göçe katılanlar aynı sülalenin insanları. Sülalede toplam 10 aile var ve bunların hane reisleri, ya kardeş ya da öz amca çocukları. Hane reisleri tek evli olup her birinin sayıları 5 ile 9 arasında değişen evladı var. İlçedeki bütün haneler gibi, aileler pederşahi ve büyük aile türünde. Gelenek olarak hane reisinin anne ve babası, genel olarak en küçük erkek çocuğuyla oturmakla birlikte, şu anda bunların çoğu ölmüş durumda. Kız evlatlar evlenince evden ayrılır. Erkek evlatlar, gelinler, evlenmemiş kız çocuklar ve torunlar aileyi oluşturur. Bir-kaç yıldır doğan torunlar hane halkı sayısını çoğaltıyor.

Hane halkı sayısı 6 ile 14 kişi arasında değişiyor. Ben yaşça en büyük torun olduğumdan bütün akranlarım bir önceki nesilden. Biz çocuklar aile reislerine amca, hanımlarına hala diyoruz. Evler, “Ali amcalara gidiyorum” ifadesinde olduğu gibi, aile reisinin ismi ile anılıyor. İsimler dikkat çekici. Önceden söylendiği gibi, 10 haneden yalnız altı tanesi yaylaya çıkıyor. Paşa amcalar 1935’lerde Akhisar’a göç etmiş, Gençağa amcalar 1950 de Akyazı’ya yerleşmiş. Ayrıca Mehmet ve Süleyman Amcalar da yaylaya çıkmıyor. Yayla yapan evlerin büyükleri: Emine - Mustafa, Şakire - Mustafa, Adile-Ali, Fatma - Muhammet, Fatma - Osman ve bizimkiler Gülbeden - Dursun (bu göçten yaklaşık 9 yıl önce ölmüş). Bütün akraba çocukları her evin büyüğünü, kendi evininkiler gibi sever ve sayar. Aynı şekilde, bütün akraba gençleri birbirlerini öz kardeş gibi sever. Aralarında en ufak bir korku veya çekinme olmaz.

 Bir hafta içinde iklimin ve özellikle soğuğun etkisi ile insanlarda burunlar ve yüzler soyulacak ve dudaklar çatlayacak. Hava ile temasta olan deri kısımlarının rengi koyulaşacak.

 Biz çocuklar, 4 ay boyunca yaylada, daha çok süt ürünleri ile beslenerek, daha kuru bir iklimde ve bol güneşli bir ortamda gezecek ve oynayacağız. Burada iştahımız artacak. Bu bakımdan yaylalara çıkan çocuklar diğerlerine göre şanslı sayılıyor. Evlerdeki ufak tefek işlerde büyüklerimize yardımcı oluyoruz. En çok çelik-çomak oynamayı seviyoruz. Soğuk ve yağışlı havalarda üç-taş düz, on iki-taş düz, kuyu oyunu, yüzük oyunu ve fincan oyunu oynuyoruz. Topluca bir yere gidilince düzlüklerde genellikle ara kesme veya esir alma oynanıyor. Çelik-çomak hariç, bu oyunlara kızlar da katılıyor. Beş taş oyununa da erkekler karıştırılmıyor.

Daha büyükler dışarıda bir işe gidiş gelişte yolda bulunan düzlüklerde, horon tepebiliyor. Arada bir, yayla gençleri Demirkapı Köyü gençleri ile haberleşip akşam bir yaylada toplanıyor. O gece boyunca kaval eşliğinde horon tepiliyor ve türkücüler karşılıklı türkü atışıyor. Böylece gençler yarı gecelere kadar eğleniyor.

 Temmuz ve Ağustos aylarının sıcak günlerinde dere kenarlarında 1-1,5 metre derinliğinde çim ve taşlarla oluşturulan göllerde “yüzme” diğer bir eğlencemiz. Etraftaki derelerde bol kırmızı benekli alabalık olduğundan bazen büyüklerle alabalık avlamaya gidebilir, yüksek dağlardan solmadan uzun süre tazeliğini ve kokusunu koruyan solmaz çiçek (helichrysum) (Şekil 13) veya yaban soğanı (Şekil 14) toplamaya çıkabilir ya da çam ormanlarından sakız yapabiliriz.



Şekil 13 Yüksek dağlarda yetişen "solmaz çiçekler"




                                          Şekil 14 Yaban Soğanı toplanan Demirkapı Dağları (Temmuz'da bile karlı)

KAYNAK
Ağıralioğlu, Necati, Yaylaya Göç, Çaykaralılar Haber, Yorum, Kültür ve Sanat Dergisi, Yıl:11, Sayı: 16, Haziran 2002.

23 Haziran 2016 Perşembe

SOLAKLI VADİSİ

Her Yönüyle ´Solaklı Vadisi´
Çaykaralı Prof.Dr.Necati Ağıralioğlu´nun yazdığı ´Solaklı Vadisi” başlıklı inceleme makalesini paylaşıyoruz.
Tarih: 25.10.2015 20:16:12 / 1710okunma / 0yorum
                                                                                                



İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Hidrolik Ana Bilim Dalı Başkanı Çaykaralı hemşerimiz Prof. Dr. Necati Ağıralioğlu “Solaklı Vadisi” adlı araştırma makalesini siz değerli okurlarımızla paylaşıyoruz.

GİRİŞ
767 kilometre kare alanlı Solaklı Vadisi dereleri, gölleri, ormanları, yaylaları ve dağları ile dünyanın dikkatini çeken güzelliklere sahiptir. Son on - on beş yılda Solaklı Vadisi Türkiye´nin vitrinlerinden biri haline gelmiştir. Bu vitrinin mevcut durumu ve öncelikli ihtiyaçları hakkında bu yazı hazırlanmıştır.
İnsanlar,  mahallelerini veya şehirlerini suyun zararlarından korumakta ve su ile güzelleştirmektedirler. Mekânlarını geliştirmek için yerleşim yerlerinin içinden veya yanından geçen akarsuları bir nimet olarak görür ve değerlendirirler.  Hatta yakınlarında akarsu veya göl yoksa, kanallar, yapay göller, şelaleler ve fıskiyeler planlayarak bunu gerçekleştirmektedirler. İnsanlar suyun göze güzel görünen görüntüsünü, kulağa hoş gelen sesini, insanı dinlendiren erişimini insanlara sağlamaya çalışmaktadırlar.

Şekil-1´de Paris´te Sen Nehrinde gezi turu düzenleyen bir tekne görülmektedir. Bu nehir, Paris´in güzelliğine katkı sağlamakta ve Fransa´nın yılda 81 milyon turist çekerek dünyada birinci olmasında önemli payı bulunmaktadır


/resimler/2015-10/25/2025253053739.jpgŞekil-1 Paris´te Sen (Seine) Nehrinde gezi turu düzenleyen bir tekne (5 Ekim 2015) 

YERLEŞİMLER
Solaklı Vadisinde Solaklı Çayı kenarında Of´tan başlayarak sıra ile Kiraz, Cumapazarı, Taşhan, Dernekpazarı, Çaykara, Taşkıran ve Uzungöl olmak üzere nüfusu fazla olmayan yerleşimler vardır. Ayrıca çayın her iki tarafındaki yamaçların üst kısımlarında 50´den fazla mahalle (köy)  bulunmaktadır. Bu vadideki ve özellikle vadi tabanındaki yerleşim yerlerinde suyun zararlarını azaltmak ve insanların su nimetinden faydalanmasını sağlamak için mevcut olanlara ek olarak yeni bazı çalışmalar yapılması ve tedbirler alınması acil ve önemlidir.
Vadi içindeki yerleşimlerde çirkin yapılar ve yapılaşmalar dikkati çekmektedir. Vadi içinde ve özellikle köylerde, hatta 2000 metre yüksekliklerdeki yaylalarda bile 6-7 katlı beton binalar yapılarak vadinin ve mahallelerin güzellikleri bozulmaktadır. Bu çirkin, çevresi ile uyumsuz ve sağlıksız yapılar için artık gerekli tedbirlerin alınması şarttır. Yoksa pek çok şehrimizde olduğu gibi insanlar beton yığınları içinde, rutubetli bir ortamda yaşamaya mahkûm edilmiş olacaktır.

Şekil-2´de 1908 yılında yapılmış, güzelliği ile görenlerin dikkatini çeken, benim de içinde doğup büyüdüğüm, yöre mimarisinin özelliklerini taşıyan bir evin fotoğrafı görülmektedir.


/resimler/2015-10/25/2026296336368.jpgŞekil-2 1908 yılında yapılmış, yöre mimarisinin özelliklerini taşıyan bir ev (9 Ekim 2015)


SELLER
Solaklı Vadisinde en büyük tehlike seldir. Vadide yamaçların eğimi dik, toprakları killi ve yağışları şiddetli olduğu için sık sık seller meydana gelmektedir. Bu sellere bağlı olarak özellikle kuzey ve kuzeye yakın yönlere bakan yamaçlarda toprak kaymalarına (heyelan) sık rastlanır. Sel ve torak kaymalarını topografya, jeoloji ve iklim kadar insan faaliyetleri de tetiklemektedir. Bunların içinde kontrol edilebilir olan insan faktörleri şunlardır:
1.Ağaç kesmek
2.Yamaç topuğunu kazmak,
3.Yamaç üstüne ağırlık yüklemek,
4.Arazi kullanımı (Binalar, yollar yapmak),
5.Su yönetimi (Tarlalarda kehrizler açmamak),
6.Maden ocakları,
7.Taş ocakları,
8.Tesislerden binalardan su kaçakları,
9.Ağaçsızlandırma.
Heyelan sebepleri arasında pek çok insan faaliyetinin olduğu anlaşılmaktadır.
Doğu Karadeniz Bölgesinde 1929 yılından 2015´in Ağustos´una kadar geçen 86 yıllık süre içerisinde meydana gelen 40 farklı sel ve heyelan olayında toplam 627 kişi öldü, 19 kişi kayboldu.
Söz konusu olaylarda meydana gelen maddi hasarın ise günümüz rakamları ile milyarlarca lirayı bulduğu ifade edilirken; edinilen bilgilere göre, aradan geçen yaklaşık 86 yıllık süreçte Doğu Karadeniz Bölgesinde meydana gelen olaylar ve ölü sayıları Tablo 1´de verilmiştir.
 1929-1959 arasında 30 yıl tabloda hiç ölümlü felaket görülmemesi, belki ölümlü felaketlerin basına yansımamasından kaynaklanmış olabilir. Tablonun verilerine göre başlangıçtan itibaren 70 yıl içerisinde 21 olay olmuşken son 16 yılda 19 olay meydana gelmiştir. Kısaca ölümlü felaket sayılarında bir azalma meydana gelmemiştir.

 Tablo-1 Doğu Karadeniz´de 1929-2015 yılları arasında meydana gelen seller ve heyelanlar ile ölü sayıları
Sıra NoYılOlay YeriÖlü sayısı
11929Trabzon- Of sel ve heyelan felaketi
146
21959Tirebolu, Görele, Trabzon ve Rize su taşkınları
13
31963Trabzon-Of su taşkını
3
41963Trabzon-Akçaabat su taşkını
2
51965Giresun, Trabzon su taşkınları
2
61973Rize, İyidere ve Hemşin su taşkınları
4
71973Rize-Güneysu, Kalkandere ve Pazarköy heyelanları 
4
81974Gümüşhane ve Harşit selleri
3
91977Rize-Pazar ve Hemşin Deresi sel
6
101981Rize-Pazar sel felaketi
27
111982-Rize-İkizdere heyelan
8
121983Rize-Pazar ve Fındıklı sel ve heyelanlar
27
131985Rize sel felaketi
10
141988Rize, Pazar, Ardeşen ve Fındıklı heyelanlar
3
151988Trabzon-Çatak heyelanı
68
161990Trabzon-Değirmendere, Akçaabat ve Söğütlü sel felaketi
57
171990Rize-Çamlıhemşin heyelanı
51
181995Rize-Güneysu, Ardeşen ve Pazar sel ve heyelanları
9
191996Trabzon- Of taşkını
9
201997Giresun su taşkınları
5
211998Trabzon-Sürmene ve Beşköy sel ve heyelanları
50
222001Rize-Taşlıdere ve Güneysu sel ve heyelan
10
232002Rize-Taşlıdere, Güneysu ve Çayeli sel ve heyelan
34
242005Rize-İyidere, İkizdere ve Kalkandere sel felaketi
1
252005Trabzon-Of Solaklı Havzası sel felaketi,
7
262005Rize-Çamlıhemşin ve Çayeli sel felaketi
4
272005Rize-Taşlıdere, Veliköy su taşkını
7
282005Trabzon-Of -Hayrat heyelanı
1
292006Artvin-Arhavi heyelanı
1
302006Giresun su taşkını
2
312006Rize-Güneysu Başköy heyelanı
3
322009Rize-Kalkandere heyelanı
1
332009Artvin-Şavşat su taşkını 
5
342009Artvin-Borçka seli
5
352010Rize-Kalkandere seli
1
362010Rize-Gündoğdu sel ve heyelanları
12
372010Giresun Dereli-Yağlıdere sel ve heyelanı
3
382011Trabzon- Sürmene heyelanı
1
392012Samsun sel ve heyelanları 
13
402015Artvin-Hopa sel ve heyelanları
9

TOPLAM
627






















































GÖÇLER 
Meydana gelen sel ve heyelanlara bağlı olarak Vadiden Demirözü- Bayburt, Maçka- Trabzon, Çayırlı, Tercan- Erzincan, Özalp-Van, Kırıkhan-Hatay, Gökçeada- Çanakkale, Gazimağosa-Kıbrıs´a toplu göçler ve yerleştirmeler olmuştur. Ayrıca 1970´lerden itibaren de geçim ve iş sebebiyle yöreden dışa doğru münferit haneler göç etmiştir.
1970 yılında Çaykara´da (Dernekpazarı dahil) nüfus 42.138 iken bu sayı 2014´te iki ilçede 13.854 +3.803 = 17.657´y e düşmüştür. 1970-2014 arasında 44 yılda Çaykara nüfusu yarısından (0,42) daha aşağıya inmiştir.
Öte yandan Türkiye´nin nüfusu 1970´de 35.605.176 iken 2014´te 77.695.904 olmuştur. 1970-2014 arasında Türkiye nüfusu 2,18 katına çıkmıştır (Tablo 2).
Türkiye´deki artış hızı esas alınırsa 2014 yılında Çaykara ve Dernek Pazarı nüfusu 91.952 olması gerekir. Oysa söz konusu olan 17.657 kişilik nüfus, olması gerekenin beşte birine (5,2) düşmüştür.

Tablo- 2 Çaykara ve Türkiye nüfuslarının yıllara göre değişimi
Yerleşim Birimi
1970 Nüfusu
2014 Nüfusu
Değişim oranı
Çaykara ve Dernekpazarı
42.138
17.657
0,42
Türkiye
35.605.176
77.695.904
2,18

Yöredeki bu nüfus azalışına rağmen bölgeden göç edenler bölge ile bağlarını koparmamışlardır. Çoğu aileler yılda bir defa eski yerleşim yerlerine ziyaret etmekte, hasret gidermekte ve çoğu orada yeni yazlık evler yapmaktadırlar. Çaykara´nın 1962 yılına ait bir fotoğrafı Şekil 3´de görülmektedir.

/resimler/2015-10/25/2028069619475.jpgŞekil-3 Çaykara eski fotoğrafı (1962) 

ÇIĞLAR
Vadide diğer önemli bir tehlike çığdır. Rakımı 1000 metrenin üstündeki ağaçsız yamaçlarda çığ felaketleri yaşanmaktadır. Bu kısımlarda yapılacak tesis ve yapıların yer seçiminde bu hususun dikkate alınması şarttır.

KANALİZASYON VE ARITMA TESİSLERİ
Ev ve işyeri atık sularının etrafa zarara vermemesi ve Solaklı Çayı´na akmaması için Solaklı Vadisindeki yerleşimlerde kanalizasyon ve arıtma tesislerinin acil olarak yapılması gerekmektedir. Buradaki yerleşim yerlerinde nüfus az olduğu için maliyeti yüksek olmayan paket arıtma sistemleri uygulanabilir. Solaklı Çayı temiz olursa, güzel olur; gençler içinde yüzebilir ve su sporları yapabilirler. Bu konuda Trabzon Büyük Şehir Belediyesi projelerin acil olarak hazırlanıp uygulanmasından sorumludur. 

HİJYEN ŞARTLARI, UMUMİ TUVALETLER VE FİYATLAR
Solaklı Vadisindeki hijyen şartları sürekli denetlenmelidir. Modern umumi tuvaletler yapılıp çok düzgün, sürekli ve temiz bir şekilde işletilmeli ve denetlenmelidir. Bu konuda mahalli idarelere büyük sorumluluklar düşmektedir.
Sosyal ve turistik tesisler ile mutfakların hijyen durumu da yetkililerce sık sık denetlenmelidir. Ayrıca bu denetimlerle birlikte fiyatların denetimi de tesislerin ve turizmin sürdürülebilirliği açısından büyük öneme sahiptir.

DİNLENME ALANLARI
Solaklı Vadisinde DSİ Genel Müdürlüğü ve diğer kurumlar tarafından bazı dinlenme ve spor(rekreasyon) alanları yapılmış ve yapılmaktadır. Bu amaçla yapılan göletler derede az su bulunduğu dönemlerde belli bir su derinliği sağlayarak su canlılarının yaşamasını kolaylaştıracaktır. Fakat dere içinde yapılan göletler kısa zamanda kumla dolacaktır. Bu göletlerin bakım, onarım ve taranması belli aralıklarla bir program dâhilinde yürütülmelidir. Şekil-4´de Solaklı Vadisinde bir dinlenme (rekreasyon) alanı görülmektedir.


/resimler/2015-10/25/2028457433221.jpgŞekil-4 Solaklı vadisinde yapılmış olan bir dinlenme alanı ve gölet 

BALIK GEÇİTLERİ VE BALIK ELEKLERİ
 Vadide tatlı su balıkları ve özellikle kırmızı benekli alabalıklar meşhurdur. Bu balıklar nesillerini sürdürmek için yumurtlama mevsiminde soğuk sulara doğru çıkmak ve orada yumurtalarını bırakmak zorundadırlar. Dinlenme tesislerinde yapılan göletler ve hidroelektrik santrallerle (HES) balıkların aşağı ve yukarı göçleri engellenmemelidir. Bunun için dünyada çeşitli ülkelerde 100 yıldan beri kullanılan çeşitli türde balık geçitleri yapılmaktadır. Ayrıca balıkların değirmen arklarına ve santral türbinlerine düşüp yaralanmaları veya ölmelerini önlemek için balık elekleri (ızgaraları) yapılması elzemdir. Bunlar yapılmazsa Sokalı Çayı´nda ve kol derelerindeki tatlı su balıklarının nesli tükenecektir.

UZUNGÖLDE KÜÇÜK KANAL
Çaykara Gündem Gazetesi´nde yayınlanan bir habere göre Uzungöl´de bir küçük (mini) kanal yapımı ve çevre düzenlenmesi planlanmaktadır. Uzungöl´ün çıkış kısmında, sandalların kısa mesafeli turu için böyle bir kanal yapılabilir. Şekil-5´de Uzungöl´de planlanan küçük kanal düzenlemesinin maketi görülmektedir.

/resimler/2015-10/25/2029202277089.jpgŞekil-5 Uzungöl´de planlanan küçük kanal projesi ve çevre düzenlemesi


Ancak bilindiği gibi Uzungöl´ün oluşması batı tarafındaki dağın vadi içine kayması ve dere yatağına yığılarak onu kapatması ile oluşmuştur. Buna benzer bir göl Akçaabat´ta Sera´da (Sera Gölü) 1950 yılında meydana gelmiştir. Ancak Uzungöl´de, Haldizen Deresi suları gür ve bol olduğu için oluşan göl su ile dolduktan sonra sular yığılan toprağın üzerinden akmaya başlamıştır. Oluşan dolgunun üzerinden aşan sular bu dolgunun aşağısındaki ince malzemeleri aşındırarak taşımıştır. Akarsu yatağında geriye kalan iri taşlar ve kayalar akarsu tabanında bir zırh (koruma tabakası) oluşturarak dere yatağının daha fazla aşınmasını yavaşlatmıştır. Bununla birlikte Şekil-6´da görüldüğü gibi Uzungöl´de Merkez Mahallesinin dibinde aşınmalar ve toprak düşmeleri sonucu 50-60 metre derinlikte uçurumlar meydana gelmiştir.

/resimler/2015-10/25/2030005559223.jpgŞekil-6 Uzungöl Merkez Mahallesi dibindeki yamaçlar (9 Ekim 2015)

Bu uçurumların alt topuğu dere tarafından oyuldukça uçurumlarda toprak kayması meydana gelecektir.
 Uzungöl´de yeni yapılar ve tesisler yapılırken baraj gölünü oluşturan toprak seddin üzerine ağır tesis yükleri yüklememeye ve yamaç topuklarının aşınmasını önlemeye çalışmak gerekir. Aksi takdirde Uzungöl´ün kendisi ve Merkez Mahallesi tehlikeye girer.
Eskiden Göl´ün uzunluğu Gölbaşı Cami hizasına kadar çıkarmış.  Zamanla göl kum ve çakılla dolarak boyu kısalmıştır. 1973 yılında gölün güney ve kuzey kısımları taranarak boyu uzatılmıştır. Ayrıca gölün kumla dolmasını yavaşlatmak için gölün yukarısında Haldizen Deresi üzerinde göletler (kum, çakıl tutma bentleri) yapılmıştır.
Uzungöl´de sandal gezileri için daha uzun bir kanal yapılarak gölden yukarıya doğru Gölbaşı Camii hizasına kadar sandal gezi güzergâhı uzatılabilir. Bunun için yer istimlaki gerektirmeyen mevcut dere yatağı kullanılabilir. Şekil-7 ‘de Uzungöl ve yukarındaki dere kısmı görülmektedir.
/resimler/2015-10/25/2030578997720.jpgŞekil-7 Uzungöl ve yukarısındaki dere kısmı 

ULAŞIM
Cumhuriyetin kuruluşunda beri Solaklı Vadisinin diğer önemli bir meselesi ulaşımdır. Bugün artık Solaklı Vadisindeki bölünmüş karayolu Taşhan´a kadar tamamlanmıştır (Şekil 8).
Bu bölünmüş yolun Uzungöl´e kadar uzatılması projeleri de hazırlanmış ve inşaatı devam etmektedir. Bu yolda, yukarıya çıkıldıkça vadi daraldığı için bazı kesimler tünelle geçilmektedir. Ulaşım sisteminde de en önemli tehlike sel ve toprak kaymalarıdır. Akarsu tabanına yakın seviyelerdeki yolu, sular basmaktadır. Yamaçta yapılan büyük miktarlı kazılardan dolayı şevlerde ise toprak kaymaları yaşanmaktadır. Rus işgali döneminde (1916-1918), Ruslar Vadide ilk defa yol yapımın gerçekleştirmişler ve Of´tan Bayburt´a kadar ulaşımı sağlamışlardır. Bu yol güzergâhı dere yatağından 15-20 metre yukarıdan geçirilerek yol, su baskınlarından korunmuştur. Fakat kazı ve dolgu miktarlarını azaltmak için arazinin tesviye eğrileri takip edilmişti. Bunun için ilk yapılan eski yol çok fazla dönemeçler içeriyordu.  Günümüzde iş makineleri çok gelişmiş olduğundan kazı ve dolgu maliyetleri çok düşmüştür.


/resimler/2015-10/25/2031569623912.jpgŞekil-8 Solaklı Vadisinde inşaatı bitmiş bölünmüş yol (9 Ekim 2015)

Turistlerin ve insan hareketlerinin yoğun olduğu dönemlerde kullanılmak üzere Sarıkaya, Çayıroba (Yente), Sultanmurat yaylaları gibi düzlüklerde helikopter pistleri yapılabilir. Böylece alternatif ulaşım sistemi geliştirilmiş olur. 

SONUÇ
Solaklı Vadisinde kalitenin yükseltilmesi ve hayat şartlarının iyileştirilmesi için vadi, bütün bir havza esas alınarak gözden geçirilmeli, yapılması gereken acil çalışmalara hemen başlanmalıdır. Bunun için Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Tabiat Varlıkları Genel Müdürlüğü gibi pek çok kamu kuruluşunun, mahalli idarelerin ve merkezi yönetimin üzerine önemli vazifeler düşmektedir. Bu arada fertlerin sorumluğu ve insan yetiştirme programları, bu yapıların işletilmesi, bakımı ve onarımı ile sürdürülebilirlikleri açısından üzerinde durulması gereken diğer bir önemli husustur. Kurumlar ve fertler, Solaklı Vadisinin güzelleşmesinin takipçileri olmalı ve gelecek nesillere daha güzel bir vadi devretmeli.

MAHALLE MEKTEBİMİZ

Çocukluğumdaki pek çok hatıra arasında mahalle mektebimiz de yer alır.1950lerin ilk yıllarında henüz ilkokula başlamadan, 5-6 yaşlarındayken, kış günlerinde ev halkının teşviki ile bazı günler evimize çok yakın olan mahalle mektebine giderdim. Halk bu binaya küçük mektep, çocuklar ise küçük cami derlerdi. Bina camiye, medreseye ve çeşmeye çok yakın. Köyün merkezindeki bu dört eser, köyün adeta manevi dört direği gibidirler.
Sabahları geç saatte evden elimize bir odun tutuşturuluyor ve mektebe gönderiliyoruz. Elimizde veya boynumuzda, bir kısmımız elifba (alfabe) cüzü, bir kısmımız Elham cüzü ve bazılarımız Kuran taşıyor. Çocukların bir kısmında ise hiç yazılı bir metin yok. Salı günü Çaykaranın pazarı olduğu için hoca alışverişe gidecek, dolayısıyla mektepte ders yok. Ayrıca Cuma günü de tatil. Günde 3-4 saat mektep açık. Çocukların bazıları geç geliyor. Düzenli bir başlama saati de yok. Mahallede bulunan 4-10 yaşları arasındaki kız-erkek bütün çocuklar düzenli olmamakla birlikte çoğunlukla mektebe geliyorlar.


Mektep tek katlı, tek gözlü ve tek kapılı bir odadan ibarettir. Giriş seviyesine kadar temelde taş örülmüş. Giriş katında odanın üç tarafı tahtaların birbirine geçmesi ile yapılmış ahşap duvarla kapatılmış; eğime göre yukarı cephesinde bulunan dördüncü duvar soba borusu yerleştirilebilsin diye taş duvarla örülmüştür. Mekânın döşemesi ahşap, çatısı kiremit kaplıdır. Yapı malzemeleri bölgede bol olan taş ve ahşap. Yapıda çimento, demir, harç, beton gibi tabii olmayan hiç bir malzeme kullanılmamış. Taş duvarlar çamur harcı ile örülmüştür. Bu mektep 1920' lerde Ömer Balın arazisinde, yol kenarında imiş. Bir yangında yandığı için bugünkü yerinde inşa edilmiş. Başlangıçta daha genişken yıkılmaya yüz tutmuş ve yeniden daha küçük yapılarak bugünkü bina ortaya çıkmıştır.


Hocamız ortalama medrese tahsili görmüş mahalleden yaşlıca bir amca. Kış aylarına girilince çocuklar bazı dini bilgileri öğrensin, cahil kalmasın diye mahalledeki aileler görüşür ve o yıl mektebe kimi hoca olarak tutacaklarını belirler. Diğer aylarda çocuklar hiç durmadan çalışan ev halkına işlerinde yardım eder. Bu yardım evdeki bebeklere nezaret etmekten inekleri beslemeye veya ev işlerinde ve dışarıda ev halkına yardımdan, yük taşımaya kadar değişir. Hocanın ücreti sembolik bir miktar ve mahalledeki aileler tarafından karşılanıyor. 
Hocanın mektepte öğlen yemeği yiyebilmesi için mahalledeki evler sıra ile yemek hazırlardı. Yemekler genellikle çorba, turşu kavurması, ev makarnası ve tatlı olurdu. Sulu yemekler bakır taslara, kurular ise kapaklı bakır sahanlara  konurdu. Yemekler bir sini içine konur ve mektebe taşınır. Hangi gün yemek hazırlama sırası hangi evde olduğu her hane tarafından bilindiği için yemekleri genellikle ev halkından bir veya iki kişi mektebe götürürdü. Uzak olan evlerden yemek almak için bazen  yaşı büyükçe iki çocuk hoca tarafından görevlendirir ve yemekleri alırdı. Bu arada çocukların çok sevdiği bir yemek sinide varsa, o yemek sahanı ile birlikte hocaya ulaşamazdı.
Hocanın kürsüsü odanın bir köşesine yerleştirilmiş bir peyke ve bu peykeye serilmiş yünlü bir pöstekiden ibaret. Hoca gelir, paltosu ile pöstekiye oturur. Yanında fındık dalından yapılmış uzun bir sopası vardır. Odanın ortasında soba yanıyor. Sobanın etrafına yerleştirilmiş tek sıra halindeki sıralarda biz çocuklar oturuyoruz. Mektebe gelen bir çocuktan her gün bir odun getirmesi isteniyor. Büyük çocuklardan biri bu getirilen 80-100 santimetre uzunluğundaki odunları testere il kesip kısaltıyor ve sobalık hale getiriyor. Bu mektepte hocalık yapanlardan isimlerini bildiklerim Kamil Çatal, Ali Faik Can, Sait Yaroğlu, İsmail Yıldız, Hasan Ağıralioğlu ve Dursun Ali Sürmelioğlu' dur.

Hoca her gün gelen her çocukla sıra ile tek tek ilgileniyor. Okuma iki türlü yapılıyor: Ezber okuma ve kitaptan okuma. Okuma sırası gelen çocuk hocanın önündeki iskemleye oturur. Önündeki rahle üzerine cüzünü koyar ve ders sayfasına açarak okumaya başlar. Hoca her iki okumasını da ayrı ayrı ve adım adım izler ve gerekli düzeltmeleri yapar. Ezberi su gibi okuyorsa veya kitabı kekelemeden okumuşsa dersini geçmiş sayılır ve hoca bir sonraki günün ezber metnini ve okuma sayfasını belirler. Metin okumaya Elifba cüzünde başlanır, Amme cüzü, Tebareke cüzünden sonra Kurana çıkılır.

Hoca bir çocuğu okuturken diğer çocuklar boş durmaz. Hep bir ağızdan yüksek sesle ilahi, dua, dini bilgi ve süreleri tekrarlarlar. Bu ağız dersleri en etkili öğretme metodu olurdu. Bu yüksek sesle okuma tekrarlarına çocuk da katılınca çocuk kulaktan pek çok bilgiyi ve duayı kolaylıkla öğrenmiş olurdu. Aklımda kalan bir ilahi şöyleydi:

Elif Kuran başıdır.
Cümlemizin işidir,
Bu duayı bilenler
Yarın cennet kuşudur.

Sevdi sevdi Ahmedi
Çok Sevdi Muhammedi
Muhammedin kulları,
Hoşbeş etti onları.

Büyük çocuklardan biri bu okuma korosunu yönlendiriyor.“Şimdi Amentü duasını okuyalım“. Hep bir ağızdan bu dua okunuyor.“Haydı şimdi Elemtere' den (Fil Suresi) başlayarak sureleri okuyalım“. Şimdi ise Allah'ı bir bilirim, Resulü hak bilirim, İlahisini okuyalım. Ezan okuma ve kamet getirme de öğretilenler arasında. Ayrıca 6 iman şartı, 5 İslam şartı, 32 farz gibi temel bilgiler yüksek sesle tekrarlanıyor. Bağırarak katıldığımız bu toplu okumalar biz çocuklar için eğlenceliydi. Bu okumalar sayesinde bazı yetenekli çocuklar evde hiç çalışmadan pek çok duayı ezberlemişti. 4-5 yaşındaki çocukların Kuranın son 20-22 suresini ezberlediğini hatırlıyorum. Evlerde aileleri tarafından dersleri ile ilgilenen çocuklar daha başarılı oluyordu. Odada çok gürültü olunca hoca çocukları susmaları için ikaz ediyor. Gürültü seviyesi çığırından çıkınca hoca gürültü yapan bazı yaramaz çocuklara sopayı gösteriyor.

Bu mahalle mekteplerinden Eğridere Köyünde 8 tane var.1. Cami yanı (bizim devam etiğimiz) mektebi, 2. Cami civarı mektebi, 3. Fındıklı Mahallesi mektebi, 4. Baltacı Mahallesi mektebi, 5. Işıklı Mahallesi mektebi, 6. Serinsu Mahallesi mektebi, 7. Ayvacı Mahallesi mektebi, 8.Ovacık Mahallesi mektebi. Bizim mektep dışındaki mekteplerde, cami uzak olduğu için teravih namazları ve bazen vakit namazları da kılınırdı. Bu mekteplerin bazıları iki bölmeli, fakat hemen hemen hepsi benzer biçimli ve aynı malzemeden yapılmışlardır. Bunların hepsi ayaktadır. Komşu köylerde de bunlara benzer pek çok mektep vardır. Bunları ana ve babalarımızın, atalarımızın hatırası olarak onardıktan sonra koruyup saklamak gerekir.

Bazen yaylalarda da çocuklar için bir iki aylık mektepler açılırdı. Eskiden bunlara sıbyan (çocuklar) mektepleri de denirdi. Bu çocuk mektepleri sayesinde kız erkek hepimiz, bütün çocuklar dinimizin temel bilgilerini ve namaz sure ve dualarını öğrendik ve çoğumuz okula başlamadan önce okumayı söktük.

Bu çocuk mekteplerinden başka,

1. Medreselerde ve âlimlerin evlerinde Arapça ve İslami Bilimler,
2. Medrese ve âlimlerin evlerinde Kuran hafızlığı çalışmaları,
3. Camilerde erkeklere Cuma vaaz ve hutbeleri,
4. Teravih namazından önce kadın ve erkekler için camideki vaazlar,
5. Kadınlar için Cumartesi vaazları,
6. Camilerde Bayram namazından önce sohbet ve vaazları,ile dini eğitim devam ederdi.

Çocuk mektepleri bugünkü etiğim anlayışına göre çok zayıftı.

1. Bunlar yılda bir-iki ay açık kalırdı.
2. Bunlarda genellikle günde 2-4 saat eğitim verilirdi.
3. Bir kayıt sistemi yoktu ve bitiren çocuğa bir belge verilmezdi.
4. Başlayanın devam mecburiyeti yoktu.
5. Aileler ve çocuklar için zorunlu değildi.
6. Genellikle yazı yazma öğretilmezdi.

Bütün bu olumsuzluklarına rağmen o zamanın şartlarına göre önemli bir ihtiyacı karşılıyorlardı. O devirde o yaştaki kız-erkek bütün çocuklar için faydalı ve gerekli dini bilgileri sağlayan bu mekteplerin devam ettirilmesi çok anlamlı bir hareketti. Vasıta olanlara şükran borcumuz vardır.
Mahalle mektepleri açmak, Anadolu 'da 13. yüzyıldan başlayan ve asırlar boyunca bir bakıma ilkokul, ilk mektep yerine geçen bir eğitim geleneğidir. Tanzimat'tan sonra şekilleri değiştirilmişti.
Daha sonra 1924 yılında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat (Öğretimlerin Birleştirilmesi) Kanunu ile ülkedeki ve köylerdeki bu eğitim sistemi kapanmıştı. Ancak 1940' ların sonlarına doğru mahallelerin gayreti ile bu mahalle mektepleri tekrar açılmıştı.

Köyümüzde ancak 1948 yılında ilkokul açılabilmiştir. Mektepsiz kalınan bu ara dönemde yetişen çocuklar, çoğumuzun baba ve dedeleri, mektep imkânlarından mahrum büyümüştür.